Londra’da neler yaptık? Nereleri gördük, nerelere yetişemedik? Londra rehberi ve gezi yazısı sizlerle…
Kimi şehirlere bir kez uğramak yeterlidir. Çok beğenseniz de bir kez daha gitmek aklınıza gelmeyebilir. Kimi şehirlerde ise adımınızı attığınız ilk gün, bir sonraki gelişinizi planlarken bulursunuz kendinizi. Londra, bizim için tam da böyle bir deneyim oldu. Bir kere gelmekle yetinemeyeceğiniz kadar güzel; birkaç günle yetişemeyeceğiniz kadar büyük… Şehrin hemen her köşesi görülmeye değer. Seyahat sürenize sığdıramadıklarınız için endişelenmeyin, bir sonraki gelişinize bahane olabilir.
Şehir, altı bölgeden oluşuyor ve bütün bölgeleri kapsayan bir ulaşım ağına sahip. Underground (metro) kullanarak şehrin bir ucundan diğerine ulaşmak mümkün. Bunun için Oyster Card’a ihtiyacınız olacak. Oyster Card’ları metro istasyonlarından temin edebilirsiniz. Seyahat sürenizi ve seyahatiniz boyunca bulunacağınız bölgeleri belirtirseniz görevliler uygun tarife seçeneklerini size önerebilir.
cc: www.visitlondon.com
Eğer çoğunlukla merkezi bölgelerde bulunacaksanız bir, iki ve üçüncü bölgelerde geçerli bir Oyster Card yeterli olacaktır. Şehri görerek ulaşım sağlamak isterseniz de Londra’nın simgelerinden kırmızı iki katlı otobüsleri ve nostaljik görünümlü taksileri tercih edebilirsiniz. Yer üstündeyken trafiğin soldan ilerlediğini hatırlamakta fayda var.
Londra’da konaklama seçenekleri ve maliyetlerinin geniş bir aralıkta olduğu söylenebilir. Ulaşım ağı oldukça gelişmiş olduğu için merkezi konumda bir otelde konaklamak şart değil. Beklentilerinize uygun ideal bir otel seçebilirsiniz. Biz trivago üzerinden bulduğumuz Judd Hotel’de konaklamayı tercih ettik.
Temiz odaları ve güler yüzlü personeli ile sizin için de Londra’da iyi bir seçenek olabilir. Otel, King Cross St. Pancras istasyonuna beş dakika yürüme mesafesindeydi.
Fiyatları görBirçok bölgeye giden tren ve metro hatlarının aktarma noktası olan bu duraktan şehir merkezinin önemli noktalarına birkaç durak sonra ulaşılabiliyor.
Diğer otel önerileri için şuraya da bakabilirsiniz: Görülecek Yerlere Yakın ve Ekonomik Londra Otelleri
İngiliz mutfağının zengin olduğunu söyleyemeyiz; fakat kalitesiz ve lezzetsiz bir şeye rastlamadık. İngiliz publarında mutlaka vakit geçirilmeli. Dekorasyonu, çalan müzikleri ile tam birer klasikler. Seyahatimizin iki gününde hava karlıydı ve cam kenarında oturup cama düşen kar tanelerini izleme şansımız oldu.
Pubların yanı sıra üçüncü dalga kahveciler, köşe başlarındaki şirin fırın ve pastanelere rastlamak mümkün. Neredeyse bütün mekanlarda şöyle bir duyguya kapıldık: “Yaptıkları işe çok özen gösteriyorlar.” Kalitesiz ve lezzetsiz bir şeye rastlamamamızın sebebi bu olsa gerek. Yeme-içmeden söz açılmışken çay saatinden bahsetmemek olmaz. Afternoon tea olarak bilinen beş çayı keyfi bir kez olsun deneyimlenmeli. Farklı lezzetlerin eşlik ettiği bu ritüelde çayın yanında süt de servis ediliyor.
Bir haftalık seyahatimizde uğradığımız ve beğendiğimiz bazı yerlerden de bahsedelim: Tower Bridge, Big Ben, London Eye, Buckingam Sarayı gibi şehrin sembolleşmiş yerlerini görmek Londra’da olduğunuzu bir kez daha hatırlatıyor. London Eye olarak bilinen dönme dolaba binerek şehri tepeden izlemek mümkün; ama biz tercih etmedik. Belki bir dahaki sefere.
Farklı ilgi ve merakları olan kimseler için iyi hissettirecek birçok müze seçeneği var. Biz bu seyahat için sadece Freud Müzesi’ni ziyaret etmek istedik. Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’dun yaşamının son bir yılını geçirdiği evi ve ona ait eşyaları yakından görmek güzeldi.
Covent Garden, Picaddily Circus, Oxford Street, Carnaby Street ve Regent Street alışveriş için seçeneklerin çokça bulunduğu merkezi ve hareketli noktalar. Birçok markaya buralarda ulaşabilirsiniz. Dünyaca ünlü markaların yanı sıra bu bölgede Anthropologie, Liberty London ve Urban Outfitters gibi concept storelara rastlayabilirsiniz. Daha lokal bir alışveriş seçeneği için Covent Garden’daki Apple Market iyi bir nokta olabilir. Özellikle hafta sonları gösteri yapan performans sanatçılarına denk gelebilirsiniz. Burada ikinci el eşyaların satıldığı tezgahlar da görmek mümkün. Çiçek aşıkları için Columbia Road Flower Market’e uğramalarını öneririz; fakat sadece Pazar günleri açık olduğu bilgisini unutmamaları koşuluyla.
Londra’da en çok keyif aldığımız yerlerden biri de Notting Hill oldu. Julia Roberts ve Hugh Grant’ın başrollerini paylaştığı filmden aşina olduğumuz Notting Hill; rengarenk evleri, evlerin önünde duran klasik arabaları ile adeta bir film seti gibi. Sokaklarındaki antika eşyalar satan dükkanları gezerken mest olduk. Cumartesi kurulan Portobello Road Market’i görme şansımız olmadı; fakat anlatılanlar kadar güzel olduğuna şüphemiz yok.
Bunlar, ancak bir haftaya sığdırabildiklerimiz. Deneyimlediklerimizi sizinle paylaştığımız bu gezi yazısını kaleme alırken bir yandan da yeni Londra seyahatimiz için plan yapmaya başladık. Onları da yakın bir gelecekte paylaşmak ümidiyle.
Betül Bora
instagram.com/dokuzuncukat/