İstanbul butik otel | Şehrin bilinmeyen güzelliklerine dokunun...

Georges Hotel Galata, Mevlevihane’den Karaköy’e doğru inen Galata’nın dar sokaklarında ilerlerken fark etmeden önünden geçebileceğiniz bir bina aslında. Ama basit gibi görünen bu tanım sıradanlığı yansıtmıyor, zira bu otelin kapısından içeri atacağınız ilk adımla karşınıza çıkacak taş duvarlar ve ahşap doğrama kapılardan geçerek ulaşacağınız odaların Fransız tarzı pencerelerinden görünen Tarihi Yarımada manzarası zamansız bir ihtişamın göstergesi. Beyaz duvarlar ve yüksek tavanların sağladığı genişlik, cam duvarla bölünmüş banyoda boydan boya kullanılan dokulu koyu gri granitlerle oluşturulan kontrast ile devam ediyor. Her biri özenle tasarlanmış 20 odaya sahip otelde bir yıl dönümü sürprizi için panoramik Boğaz manzaralı süit de, ailenizle beraber kalabileceğiniz geniş odalar da bulunuyor.

Konumu sayesinde pek çok yere kolay ulaşım seçeneğine sahip olsa da, otelin teras manzarası sizi orada saatler geçirmeye teşvik edecek. İstanbul Boğazı ve Tarihi Yarımada manzarası eşliğinde İstanbul’un en iyi Fransız restoranlarından birinin mutfağında hazırlanmış yemeklerin lezzeti hâlâ damağınızdayken odanızın balkonunda içeceğiniz kahve ile günü sonlandırabilirsiniz.

Ajia‘yı anlatmaya İstanbul Boğazı’ndan söz ederek başlamalı… Boğaz’ı ve binlerce yıllık geçmişi ile İstanbul’un, yedi tepeli bir şehir olarak anılmasını sağlayan, tarihi yarımadanın da kurulu olduğu tepelerdir. Şehrin yıllar boyu büyümesiyle bu tepelerin sayısı artsa da, tarihe olan saygının göstergesi olarak İstanbul bu şekilde anılmaya devam ediyor. Ağaçlarla kaplı bu tepelerden birinin eteklerinde, İstanbul Boğazı’nın kıyısında yer alan otel, 1890 yılında Osmanlı’nın son dönemlerinde çeşitli görevlerde bulunmuş Ahmet Rasim Paşa için inşa edildi. Asya kıtasındaki Kanlıca’da bulunan Ajia’nın İstinye’den tekneyle sağladığı ulaşımı tercih ederek Boğaz havası alabilirsiniz.

İmparatorluk tarzı mimarisi ile 1898 yılında tamamen taş olarak tekrar inşa edilen yalı otele dönüştürülürken geçmişten gelen özellikleri korunmuş. Beyaz dış cephesi ve üçgen alınlık ile görkemli imparatorluk dönemlerinin esintilerini, sahip olduğu 16 odada beyaz ve krem rengindeki sade mobilyaları modern bir tarzla tamamlamış. Otelin Βoğaz’a bir adım mesafede yer alan masalarında, Akdeniz mutfağının ödüllü şefler tarafından hazırlanan en lezzetli örneklerini tadarken, bu bölgenin yüzyıllardır neden bu kadar popüler olduğunu siz de fark edeceksiniz.

Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi ve Yerebatan Sarnıcı gibi tarihi yerlere yürüme mesafesinde olan Boutique Saint Sophia eski bir Osmanlı konağı. 2013 yılında tamamen yenilenen otelin 23 odası bulunuyor. Otelin, yatak başlarının destek aldığı duvarlarında İstanbul’a ait bir fotoğraf karesi bulunduran odaları, koyu tonlardaki ahşap mobilyaları ve şık aydınlatmalarıyla modern bir tarzda döşenmiş. Odaların Bianco Carrara tipi beyaz mermerlerle bezeli banyolarında devam eden modern yaklaşım ve sadelik, otelin barında deri koltuklar ve bronz renkte avizelerle yerini daha klasik bir görünüme bırakıyor.

Tarihi Yarımada turunda aldığınız kitaptan birkaç bölüm okumak ya da kendinizi turistik bölgelerden soyutlayıp daha sakin vakit geçirmek istediğinizde otelin arka bahçesindeki lounge bar size istediğiniz dingin ortamı sağlıyor.

1875 yılında modernleşme yanlısı Osmanlı entelektüelleri için bir kulüp olarak inşa edilen Miniature‘ün binası daha sonra çeşitli devlet dairelerine de ev sahipliği yapmış. İmparatorluğun göbeği sayılabilecek bir noktada konumlanan otel, Molla Fenari tekkesine olan yakınlığının getirdiği mistik bir havaya da sahip. Otele giriş işlemleri için beklerken size ikram edilen çay ile daha ilk andan hissetmeye başlayacağınız meşhur Türk misafirperverliğinin, konaklamanızın sonuna kadar sizi bir an olsun bırakmayacağı Miniature, ismini hem büyük otel zincirlerine ait binalara nazaran ufak boyutundan hem de Osmanlı sanat tarzı olan minyatürden alıyor.

Odalarında ve terasında tamamen tuğla duvarlara yer veren otel, inşa edildiği 19. yüzyılın tarzıyla günümüz modern mimarisini araya getiren tasarım özellikleri içeriyor. Koyu renkli mermerlerle döşeli banyoları ayıran cam panellere, geniş berjerlere ve konuklarına Sultanahmet manzarasını sunan ahşap pencerelere sahip oda ve süitleri ile Miniature, gerçek bir İstanbul deneyimi yaşamanız için sizi bekliyor.

İstanbul hakkında söylenecek söz çok: iki kıta, yedi tepe, bir boğaz, binlerce yıllık tarih. Ada Palas Büyükada‘ya doğru yol alırken de bunlar akla ilk gelenler oluyor. Bizans döneminde sürgün yeri olmasından kalan bir alışkanlıktan mı bilinmez, Marmara Denizi’ni süsleyen Prens Adaları, İstanbul için yapılan tanımların başında gelmiyor. İstanbul’un Marmara Denizi’ne olan sahil şeridinin açıklarında yer alan dokuz adadan oluşan bu adalar topluluğunun en büyüğü olan Büyükada’da yer alan otele kısa bir deniz yolculuğunun ardından ulaşıp, adanın motorlu taşıtlardan arındırılmış sokaklarında huzuru bulacaksınız. 19. yüzyıldan kalma kagir ahşap bir köşk olan otel, özenle korunmuş mimarisi ve yemyeşil doğası ile şehrin içinde gerçek bir kaçamak noktası.

Otelin giriş kapısındaki merdiven korkulukları dahi korunarak 2013 yılında geçirdiği restorasyonla sahip olduğu 12 odası; el yapımı mobilyaları, ahşap pencere doğramaları ve kapılarında dahi görebileceğiniz oymalar sayesinde klasik görünüme sahip. Adalarda yetişen meyvelerle yapılan reçellerin ikram edildiği kahvaltıysa gözlerden uzak, rengarenk çiçekler ve yemyeşil ağaçlardan gelen kuş sesleri eşliğinde oturacağınız gizli bir bahçede servis ediliyor.

Fransız Décugis ailesinin 1881 yılında, Beyoğlu’nun Pera bölgesinde inşa ettiği Galata Antique Hotel, aile tarafından 60 yıl boyunca ev olarak kullanılmış. Taksim’in bugün sahip olduğu karakterin oluşmasında etkili olan büyük taş binaların en önemli örneklerinden olan bu bina, otel olduktan sonra da karakterinin temellerini oluşturan Fransız tarza sadık kalmaya devam etmiş. Sahip olduğu 22 süit ve odada modern tonlar siyah ve beyazla uyum içinde. Yüksek tavanlardan sarkan ince kollu avizeler, ahşap oval yatak başları ve duvarlarındaki tablolar ile bu otel, sanat ve tarih dolu bir alanda konaklama yapmanıza olanak sunuyor.

Süitlerinde küvet seçeneği de olan otel, konumu itibarıyla İstanbul’daki hemen hemen tüm sanat aktivitelerine yakın olmanızı sağlıyor. Otelin Galata Kulesi ve şehir manzaralı terasında ister içeceğinizi yudumlayıp gün batımını izleyebilir, ister leziz yemekler eşliğinde bir sonraki günü planlayabilirsiniz.

Son yıllarda İstanbul’un en gözde bölgesi olan Cihangir’de bulunan Witt İstanbul; bohem tarzdaki kafelerin, tipik İstanbul çay bahçelerinin ve restoranlarının tam ortasında yer alıyor. Otelin özenle tasarlanmış 18 odası zarif mobilyalar, ahşap detayları olan avizeler, mermer ada barlarla size gerçek bir Cihangir evi havası sunuyor. Odaların geleneksel Türk hamamlarında görebileceğiniz mermerlerle kaplı banyolarında kullanılan metal bağlantılar ve cam paneller, modern ve klasik tasarımın yumuşak bir şekilde harmanlanmasının bir sonucu.

Otelin kütüphanesinden alacağınız bir kitabı balkon ve terasta yer alan şezlonglara uzanıp okuma imkanı da tanıyan Witt İstanbul, yemek konusunda sizi Cihangir’in konusunda uzman restoranlarını denemeniz konusunda cesaretlendiriyor. Konaklamanız boyunca her konuda size yardımcı olan otel personelinden bölge hakkında bilgi alabilir ve civardaki restoran ve kafeler hakkında beklentilerinize uygun önerilerini sorabilirsiniz.

İstanbul’un batıya açılan kapısı olan tarihi garın da bulunduğu Sirkeci’de yer alan Seres Hotel, birçok tarihi yapıya yürüme mesafesinde. Dış cephesindeki barok mimari tarzın getirdiği sütunlar ve heykeller ile İstanbul’un Osmanlı öncesi dönemlerine atıfta bulunan otelin iç tasarımında da dönemin tasarım çizgilerinden kaçınılmamış. Yatak başlarından koltuk döşemelerindeki desenlere kadar bu kimliğini sürdüren otelde İstanbul’un tarih içinde geçirdiği değişimlere en yakından tanık olacaksınız. Romantik bir İstanbul kaçamağı için süitleri, aile veya arkadaşlarla yapılacak kalabalık geziler için deluxe ve connect aile odası seçenekleriyle tüm misafirler kendine uygun bir konaklama fırsatı bulabilir. Beyaz hakimiyetindeki duvarlardaki geniş aynalarla yaratılan ferahlık hissi ile kendinizi sokaklardaki tarihi dokuya bırakmadan önce biraz daha enerji toplamanız için ideal ortamın yaratıldığını göreceksiniz.

Tarihi Yarımada’da bulunması nedeniyle çevresinde daha yüksek bina bulunmamasının ve neredeyse tüm tarihi yerleşim alanlarına komşu olan yakınlığının getirdiği avantajla, güne otelin kartpostallara layık panoramik İstanbul manzarasına sahip terasında enfes bir kahvaltıyla başlamanız mümkün.

Tarihi Yarımada’da yer alan Hotel Sultania‘nın kapısından girdiğiniz anda da size sunulanın sultanlara yaraşır bir keyif olduğunu göreceksiniz. Otel, bulunduğu çevre itibarıyla Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi gibi birçok tarihi yere yürüme mesafesinde.

Tamamıyla Osmanlı temasının hakim olduğu otelde, size dönemin önde gelen insanlarının hayat tarzının bir benzerini yaşatmak hedefleniyor. El dokuması halılar, Osmanlı motifleri ile işlenmiş ahşap paravanlar ve hatta Osmanlı hükümdarlarının kullandığı geniş ve minderli tahtların benzeri olan cumba şeklinde yerleştirilmiş koltuklar ile bu otel, dönem ruhunu tüm nitelikleriyle önünüze seriyor. Odalarındaki banyoların geniş mermer bloklarla kaplı duvarları ve mermer detayları kurna görünümlü çeşmelerle tamamlanmış. Ayasofya manzaralı teras restoranı gün boyu açık olan otel her açıdan ihtiyaçlarınızı karşılamak için tasarlanmış. Gelişmiş bir spaya sahip olan otelde Türk hamamı da yorucu bir gün sonunda rahatlama olanağı sunuyor.